Uluslararası Şeffaflık Derneği olarak, Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi′nin Türkiye Büyük Millet Meclisi Yolsuzlukları Soruşturma Komisyonu′nun çalışmaları hakkında yayın yasağı getirilmesine ilişkin itiraz dilekçesi verdik.
Uluslararası Şeffaflık Derneği, Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi′nin Türkiye Büyük Millet Meclisi Yolsuzlukları Soruşturma Komisyonu′nun çalışmaları hakkında yayın yasağı getirilmesine ilişkin kararına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 42. Maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğünü düzenleyen (AIHS) 10. Maddesi′nin 1. Fıkrası uyarınca bilgi edinme ve haber alma hakkının engellenmesi ve yolsuzlukla mücadele alanındaki uluslararası yükümlülüklere aykırılık teşkil etmesi temelinde, aşağıdaki dilekçeyle itiraz etmiştir.
02 Aralık 2014
ANKARA 8. SULH CEZA HÂKİMLİĞİNE
gönderilmek üzere
ANKARA 7. SULH CEZA HÂKİMLİĞİNE
gönderilmek üzere
İSTANBUL NÖBETÇİ SULH CEZA HÂKİMLİĞİNE
İSTANBUL
Dosya No: 2014/4205 D.Is
İTİRAZ EDEN: ULUSLARARASI ŞEFFAFLIK DERNEĞİ
19 Mayıs Mah. Operatör Raif Bey Sok. Niyazi Bey Apt. No:30/3-5 Sisli İstanbul
TALEP KONUSU: Ankara Basın Suçları Soruşturma Bürosu tarafından gerçekleştirilen taleple Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 2014/4205 D.Is sayılı kararla verilen yayın yasağı kararının itiraz incelemesi neticesinde kaldırılması talebinden ibarettir.
AÇIKLAMALAR:
1-SÜRE: Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2014/4205 D. Is sayılı 25.11.2014 tarihli kararı (“Karar”) ile eski bakanlardan Mehmet Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ile Erdoğan Bayraktar hakkında yürütülen soruşturma ile ilgili olarak, kişilik haklarının zedelenmesinin önlenmesi, şöhret ve diğer haklarının korunmasının sağlanması bakımından, soruşturma bitim tarihi olan 27.12.2014 günü mesai sonu bitimine kadar tüm yazılı, görsel ve internet ortamında yapılan yayınlar hakkında alınan yayın yasağı kararı 26 Kasım 2014 tarihinde RTÜK sitesinde yayınlanmıştır.
Kurumumuz tarafından, bu kararın kamuoyuna bildirildiği tarihten itibaren süresi içinde işbu Karar’a itiraz edilmektedir.
2- MENFAAT: Dünya çapında 110 ülkede faaliyet gösteren ve küresel olarak yolsuzlukla mücadele eden Uluslararası Şeffaflık Örgütü ağına dâhil olan Uluslararası Şeffaflık Derneği, sistemik olarak yolsuzlukla mücadele için raporlar hazırlayan, çalışma ve etkinlikler yapan ve toplumda farkındalık yaratmayı amaçlayarak bu konuda bilgi üreten ve yayan bir sivil toplum kurulusudur. Ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan yolsuzlukla ilgili yaşanan gelişmelere ilişkin politika ve çözüm önerileri geliştiren, çalışmalar gerçekleştiren kurumumuz Komisyonun çalışmalarının içeriğine ulaşamaması dolayısıyla bu Karar’dan zarar görmüş bulunmaktadır.
İşbu itiraz, Dernek tüzüğümüzün “Dernek faaliyet alanına giren konularda hak savunuculuğu yapılması, bilgi desteği sağlanması ve gerektiğinde hukuki girişimlerde bulunulmasına dair 3. maddesi (g) fıkrası uyarınca gerçekleştirilmektedir.
3- ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERE AYKIRILIK: Yolsuzluk kaynakların eşit dağılımını engelleyen, hukukun üstünlüğünü ortadan kaldıran, yarattığı ahlaki yozlaşma nedeniyle ekonomik suç olmaktan öteye sosyal ve toplumsal sonuçlarıyla tüm toplumu ilgilendiren evrensel bir sorundur. Bu sorunun önemini kabul eden Türkiye Cumhuriyeti tarafından, Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi (UNCAC), OECD Uluslararası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi, Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi gibi pek çok uluslararası sözleşme imzalanmış olup, bu sözleşmelerden doğan uluslararası yükümlülüklerimiz bulunmaktadır.
Ülkemiz tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 2004 yılında onaylanarak yürürlüğe giren UNCAC′in 5. Maddesine göre, devletimizin yolsuzluğa karsı toplumsal katilimi geliştirecek ve hukukun üstünlüğü, kamu mallarının doğru yönetimi, bütünlük, saydamlık ve hesap verme sorumluluğunu yansıtacak etkin ve eşgüdümlü politikaları geliştirip uygulama zorunluluğu bulunmaktadır. Bu madde devletlere aktif yükümlülük getiren bir hüküm niteliğinde olup, devlet organlarının yolsuzluğa karşın toplumsal katilimi ve bilgi akışını sağlayacak şekilde hareket etmeleri gerekmektedir.
UNCAC′in “Toplumsal Katilim” başlıklı 13. Maddesine göre ise, taraf devletler yolsuzlukla mücadelede ve önlenmesinde toplumsal bilinci yükseltmek amacıyla toplumun aktif katiliminim geliştirmek için uygun önlemleri almak zorundadır. Anılan maddede, bilgi edinme hakkinin yolsuzlukla mücadeledeki önemi özel olarak vurgulanmaktadır. Bu çerçevede, 13 (d) bendinde yolsuzlukla ilgili bilgiyi araştırma, alma, yayınlama ve dağıtma özgürlüğüne saygı gösterilmesi, geliştirilmesi ve korunması yükümlülüğü düzenlenmiştir.
UNCAC′a ilişkin gerek açıklayıcı yasal kılavuz, gerekse de teknik kılavuza bakıldığında 13. madde bağlamında, herkesin talep halinde kamu makamlarının nezdinde bulunan bilgi ve belgelere erişme hakkinin bulunduğu ve Taraf Devletlerin de herkesin yolsuzluk vakaları hakkında bilgi edinme, bu vakaları yayma ve yayınlama özgürlüğünü temin etmeleri gerektiği belirtilmektedir.
Bu anlamda, özellikle UNCAC′in 13. maddesi uyarınca var olan yükümlülükler uyarınca haberlerin yayınlanması ve gerçeklerin öğrenilmesinin yasaklanması değil, kamuoyunun bilgi edinme ve haber alma hakkini sağlanması gerekmektedir.
4- İFADE ÖZGÜRLÜGÜ: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğünü düzenleyen (AIHS) 10. Maddesinin 1. Fıkrasına göre “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamları tarafından müdahale olmaksızın ve ulusal sınırlar dikkate alınmaksızın, görüşlere sahip olma ve bilgi ve düşünceleri edinme ve bunları yayma özgürlüğünü içerecektir.”
Buna göre teminat altına alınan özgürlükler, (i) kanaat sahibi olma özgürlüğü, (ii) bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğü (iii) bilgi ve kanaat açıklama özgürlüğü. Bu özgürlükler serbestçe, kamu otoritelerinin müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlardan bağımsız olarak kullanılabilmelidir.
Bilgi ve kanaatleri açıklama ve bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğünün birbirini bütünlediği açıktır, basılı medya, radyo ve televizyonların bu bilgileri açıklamasına olanak tanınmış olması gerekir.
Basının görevi kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve kanaat açıklamaktır. Ancak, sadece basının bilgi ve kanaatleri açıklama, yayma görevi yoktur, halkın da bu bilgilere ulaşma hakki vardır. AİHM bu özgürlüğü ele alırken halkın özellikle menfaatini ilgilendiren konularda yeterli bir biçimde bilgilendirme hakkinin olması gerektiği görüsündedir. Kamu yararıyla ilgili konuların halkın önünde tartışılmasına ilişkin olarak AIHM basın özgürlüğüne güçlü bir güvence sağlamaktadır.
Kamusal yararı bulunduğu açık olan yolsuzluk konusunda yayın yasağı getirilmesi halkın bu bilgilere ulaşma olanağını engellemektedir.
Hâlbuki 17 ve 25 Aralık soruşturmalarına verilen takipsizlik kararları dolayısıyla, millet iradesinin temsil edildiği Millet Meclisi’nde yürütülen soruşturma daha da büyük bir önem arz etmektedir. Bu soruşturmaya getirilen yayın yasağı, en temel haklardan biri olan bilgi edinmeye ilişkin hakki da engellemektedir.
Anayasamızın 42. Maddesine göre “Herkes bilgi edinme hakkına sahiptir”. Devletin, demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak kişilerin bilgi edinme hakkini kullanmalarına imkân sağlamak görevi bulunmaktadır. Yayın yasağı, kurumumuzun esas faaliyet alanındaki bir konuda bilgi edinme hakkini engellemekte, bu sebeple bir Anayasal hakkin ihlali niteliği taşımaktadır.
Yolsuzluk iddialarının araştırılıp soruşturulmasında ve bunların halk tarafından serbestçe izlenmesinde açık bir toplumsal menfaat bulunmaktadır. Neden ve sonuçlarıyla birlikte ele alınıp, sistemsel çözümler getirilmesi gereken yolsuzluk sorununa ilişkin tahliller yapılabilmesi ve doğru çözüm önerileri getirilebilmesi için, ciddi iddialar içeren bu soruşturma içeriğinin izlenmesinde her Türkiye Cumhuriyeti kişisi gibi kurumumuzun da yakından menfaati bulunmaktadır. Yayın yasağı bu haliyle yolsuzluk iddialarına ulaşılmasını, bilgi edinilmesini önlemekte, toplumsal menfaate zarar vermekte ve kurumumuzun faaliyet alanına ilişkin bir engel teşkil etmektedir.
5- HABER ALMA HAKKINA MÜDAHALE KOSULLARI: AİHM’nin düşünce özgürlüğünü düzenleyen 10. Maddesinin 2. Fıkrasına göre düşünce özgürlüğüne müdahalenin koşulları belirtilmiştir. Küçüğün korunması, cinsel taciz gibi çok istisnai hallerde uygulanabilecek yayın yasağı, 10. Maddede belirtilen bu müdahale koşullarına uymamaktadır.
Buna göre (i) müdahale yasalarda öngörülmüş olmalıdır (ii) müdahale korumaya yönelik çıkar ve değerlerden birini içermelidir (iii) müdahale gerekli olmalıdır. Düşünce özgürlüğüne müdahaleyi sağlarken, 10. Maddenin asil işlevinin herkesin ifade özgürlüğünü korumak olduğu unutulmamalıdır, bu sebeple AİHM, bu müdahalenin yorumu için kesin kurallar getirmiştir.
AIHM kararlarına göre üst düzey yetkililere (bunlara ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları, milletvekilleri de dâhildir) veya kamu görevlilerine (bunlar arasında polis yetkilileri, savcılar ve kolluk kuvvetleri, her türden memur olabilir) hakaret veya bu kişilerin şöhretlerine zarar verme halinde bu hüküm geniş bir biçimde yorumlanmaktadır. AİHM’nin Sunday Times- Birleşik Krallık, Guardian- Birleşik Krallık ve Radyo Twist -Slovakya kararlarında bu durum açık bir şekilde görülmektedir.
Söz konusu kararlara göre demokratik bir toplumun işleyişinde, iktidarı yürütmekte olan siyasi ve kamu görevi bulunan kişi ve kurumların eleştirilmesi, bunlara ilişkin bilgi edinilmesi sıradan kişilerin ve genel olarak toplumun temel bir hakki ve görevidir. Bu konudaki bilgi ve kanaatlerin açıklanması, bilgiye ulaşılması, bunların kamu önünde tartışılması, toplumsal sorunlara çözüm bulabilmenin tek yolu olduğu için serbestçe dile getirilebilmelidir. Bu sebeple siyasi sıfat taşıyan eski bakanların hak ve şöhretlerine etkisi olacağı dolayısıyla yayın yasağı getirilmesi AIHS 10(2) hükmüne uygun bulunmamaktadır.
Ayrıca düşünce özgürlüğüne müdahale olabilmesi için, bu müdahalenin “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunun kanıtlanması ve ifade özgürlüğünün kullanılması üzerinde bu kısıtlamayı gerektirecek “acil bir sosyal ihtiyacın” varlığı söz konusu olmalıdır. Olayımızda bu acil sosyal ihtiyaç gerçekleşmediği gibi, tersine bu ciddi yolsuzluk iddialarının yasal bir zeminde ve serbestçe tartışılabilmesine ilişkin “acil bir sosyal ihtiyaç” bulunmaktadır.
17 ve 25 Aralık iddialarına ilişkin takipsizlik kararı verilmesi dolayısıyla, bu iddiaların tek incelenebileceği yer olan Meclis Soruşturma Komisyonuna ilişkin haberlerin yasaklanması dolayısıyla, toplumsal menfaati yakından ilgilendiren bir konunun serbestçe konuşup tartışılabileceği hiç bir kamusal alan kalmayacaktır ki, bu da düşünce özgürlüğünün önüne büyük bir engel teşkil etmektedir.
6- ÖNCEDEN KISITLAMA: Düşünce özgürlüğüne ilişkin koşulların müdahalesine ilişkin önceden kısıtlama getirilmesi sansür niteliğini taşıdığından daha da büyük bir dikkatle incelenmesi gereken bir konudur.
Anayasa’nın 28. Maddesine göre “Basın hürdür, sansür edilemez”. Yayın yasağı dolayısıyla halkın devlet organlarının isleyişi konusunda sansüre tabi tutularak bilgiden yoksun bırakılması ise bu temel demokratik hakkin ihlalidir. Basın kaynağı ne olursa olsun, haber yayınlama konusunda sansüre, tedbir kararlarına veya önceden kısıtlamaya tabi tutulmaksızın serbest olmalıdır, özgür ve demokratik bir toplumda bu kısıtlamalara yer bulunmamaktadır.
Anayasa’nın 28. Maddesinin 6. Fıkrasına göre “Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hâkim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere, olaylar hakkında yayın yasağı konamaz” denilmiştir. Fıkra metninde yayın yasağı konulamayacağının kural olduğunun altı çizilmekte, ayrıca açıkça yargılama görevine atıfta bulunarak ancak bu halde ve istisnai olarak yayın yasağı getirilebileceği belirtilmektedir. Meclis Komisyonu yargılama yapan bir mahkeme niteliğinde değildir, bu sebeple Komisyon çalışmalarına yayın yasağı getirilmesi söz konusu olamaz.
Getirilen yayın yasağı Anayasamızın 28. Maddesi, AIHS 10. Maddesi ve ilgili kararlarına aykırılık teşkil etmektedir.
7- HAKLARIN YARISMASI: Yayın yasağına ilişkin Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği kararında, soruşturmaya konu eski bakanların kişilik haklarının zedelenmesinin önlenmesi, şöhret ve diğer haklarının korunmasının sağlanmasının amaçlandığı belirtilmişse de, hakların yarışması ilkesi dolayısıyla burada kamusal menfaat üstün bulunmaktadır. Her ne kadar kişisel hakların korunması ve masumiyet karinesi, hukukun temel ilkelerinden olsa da, söz konusu olan kamuoyunda yakından bilinen ya da siyasi veya kamu görevi olan kişiler olduğunda, bu kural daha dar yorumlanmakta ve kamunun bu kişilerin hayatları, işlemleri hakkında bilgi sahibi olması hakki üstün tutulmaktadır.
Ayrıca soruşturmaya konu olan kişilerin yayın yoluyla kişilik haklarının ihlali söz konusu olursa yargısal haklarını kullanma imkânları önünde bir engel bulunmamakta olup, bu kişilerin kişilik haklarının ihlal edilmesi halinde ilgili kişi ve kurumlara ilişkin serbestçe dava açmaları mümkündür Aksinin düşünülmesi halinde, her türlü soruşturma ve inceleme sırasında, soruşturulan her kişi için yayın yasağı kararı almak üzere yargıya başvurulması söz konusu olursa, bu hakkin istismarı ile kamusal yarar bulunan hallerde toplumun haber alma hakki zedelenecektir.
8- ÖNCEKI UYGULAMALAR: Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugüne kadar yasama görevi yanında önemli fonksiyonlarından biri olan çok çeşitli soruşturmaların yürütülmesinde görev almışsa da, bu soruşturmaların hiçbirine ilişkin yayın yasağı getirilmemiştir. Eski bakan ve başbakanların da ifade verdiği önceki soruşturma komisyon çalışmalarına ilişkin yayın yasağı getirilmezken, 17-25 Aralık soruşturmalarına dair yayın yasağı getirilmesi daha önce yerleşmiş uygulamalara da aykırılık teşkil etmektedir.
SONUÇ VE İSTEK: Yukarıda açıklanan nedenlerle itirazımızın kabulüyle; Anayasa, Basın Yasası, diğer yasa hükümleriyle AİHS’nin 10. maddesine aykırı olan Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği kararın kaldırılmasına, aksi takdirde itirazımızın kabulüyle dosyanın Ankara 8. Sulh Ceza Mahkemesine gönderilerek yayın yasağı kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ederiz.
Saygılarımızla,
Uluslararası Şeffaflık Derneği
adına
Emine Oya Özarslan