Hazırlayan: Berk Örücü
Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği’nde (FIFA) geçtiğimiz ay Sepp Blatter’in istifası ve bazı yöneticilerin tutuklanmasına kadar varan yolsuzluk skandalının ışığında, Türk futbolundaki şeffaflık ve demokrasi sorunlarını Emir Güney ile konuştuk.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü (TI) Türkiye’nin, 3 Temmuz 2011 tarihinde başlayan şike davası sonrası “Futbolun karanlık yüzü:şike” kapak konusuyla çıkardığı Şeffaf Gündem dergisinde konu üzerine konuşan spor hukukçusu Alpay Köse, Türk futbolundaki en büyük şeffaflık sorununu spor kulüplerinin dernek statüsünde yer alması olarak değerlendirmişti. Köse, kulüplerin dış denetimlere tabi olmadan kendi bünyesindeki gruplar tarafından ekonomik olarak ibra edilmesinin şeffaflığın önündeki en büyük engel olduğunu belirtmişti. Emir Güney ise dernek sisteminin teoride en düzgün sistem olduğunu söylüyor. Derneklerin sahipli olmadığını ve şartları yerine getiren herkesin dernek bünyesine katılabileceğini söyleyen Güney “Kulüp üyesi olduktan sonra içerdeki tüm faaliyetlerden haberdar oluyor ve kararların alınması sürecinde oy verme hakkına sahip oluyorsunuz. İngiltere’de de bu sisteme; tabana yayılarak, daha çok insanın katılım göstermesiyle daha şeffaf bir düzene dönülmeye çalışılıyor” sözlerini kullanıyor.
Ancak Köse’nin görüşlerine paralel olarak, Türkiye’de dernek sisteminin doğru yürütülmediğini düşünen Güney “ Burada dernek yapısı açık değil. Fenerbahçe’ye üye olmak için sanıyorum 10 bin lira ödemeniz gerekiyor. Galatasaray’ın da buna ek olarak lise mezunları dışında kotasını düşük tuttuğunu söyleyebiliriz. Bunlar milyonlarla taraftarı olan kulüpler ve daha açık olmaları gerekiyor. Kararlar oy ile alınıyor ama oyu verenler kimler? İnsanların kafasında soru işaretleri oluşuyor ve şeffaflık zedeleniyor” diye konuşuyor. Bu noktada da İspanya’dan Barcelona örneğini veriyor “Yüz bini aşkın üyesi var Barcelona’nın. Oy verecekler olanlar kurayla belirleniyor. Bu şekilde hem tabana yayılıp hem de iyi bir gelir elde ediyorlar”.
Genel kurul yapısı değişmeli
Milliyet Gazetesi 2006 yılındaki “Örtbas edilen şike belgeleri” yazı diziyle, mafya lideri Sedat Peker’in 2003 ve 2004 yılındaki bazı maçların sonucuna etki ettiğini, dava dosyalarından alınan telefon kaydı dökümlerini yayımlayarak kamuoyuna duyurmuştu. Ancak dikkati çeken nokta, o dönemde Türk Ceza Kanunu’nda şikeye dair herhangi bir yaptırımın bulunmamasıydı. Şikenin 2011 yılında ceza kapsamına alınmasını da göz önünde bulundurarak bugün Türkiye’de, o dönemde şikenin cezalandırılacağı bir kanunun eksikliği kadar bariz bir noksanlık olup olmadığını soruyoruz ve “aslında eksiklik değil ama Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) genel kurul yapısında bir değişiklik yapılması gerekiyor. Şu anki oy verme sisteminde 18 süper lig takımının 1 başkan artı 6 delege ile 7 hakkı bulunuyor. Bir alt ligde de sanıyorum 1 artı 1 ile toplam iki ligin karar sürecindeki etkisi yüzde 60’lara varıyor. Federasyon sadece elit liglerdeki takımlardan sorumlu değil. Hatta sadece kulüp olarak da değil, amatör oyuncuların gelişiminden ve taraftarlardan da sorumlu” cevabını alıyoruz.
Paydaşlar arası iletişim eksikliği
Emir Güney, taraftarların futbolda resmi temsilinin de zayıf olduğunu düşünüyor ve mevcut yasaların, onları bir paydaştan çok holigan olarak addettiğini söylüyor. Ona göre futbolda oyunculara ödenen milyon dolarlık maaşlar ve kulüplerin yaptığı yüz milyonluk harcamalar, daha çok izleyici çekmek ve izleyici tabanlı bu endüstride daha da büyümek adına yapılıyor. Türkiye’de bu paydaşlar arasındaki iletişim eksikliği, demokratik olmayan bir yapı ortaya çıkartıyor ve sadece izleyici ve yöneten arasında da yaşanmıyor. Spor sponsorluğunun ülkede devam ettirilmesi en zor işlerden olduğunu söyleyen Güney “Kulüpler sponsorlardan para alıp sonrasına karışmamasını istiyor ama burada karşılıklı bir imaj ilişkisi var. En son FIFA örneğinde de gördük, Uluslararası Polis Teşkilatı (Interpol) FIFA ile yaptıkları sporda dürüstlük anlaşmasını iptal etti. Kulüplerin talepleri aslında bu iletişim kopukluğunun sonuçları” şeklinde konuşuyor.
Transparency International’a göre FIFA’nın şeffaflaşması adına atması gereken yedi adımdan biri de kurumda görev almanın bir zaman sınırına tabi olması. Emir Güney’in FIFA’daki mevcut durumu anlatan yazısında da değindiği bu olgu Türkiye özelinde dışarıdan bakıldığında sözsüz bir kanun gibi benimsenmişe benziyor. Zira 93 yıllık tarihinde TFF’nin başında en uzun süre kalan isim, iki dönemde toplam dokuz yıl ile Haluk Ulusoy. Güney, söz konusu durumu iyi bir yönetim altyapısının ve şeffaflığın varlığıyla açıklanamayacağını, burada istikrarsızlığın yattığını söylüyor